Monday, September 3, 2012

Cep telefonumla çıktım hazine avına- Geocaching!

İnternet gerçekten bir umman bir derya...Açıkçası Kanada ile ilgili daha doğrusu Quebec Fransızcası için araştırma yaparken sayfaları tıklaya tıklaya kendimi çocukluğumun eğlenceli günlerine yeniden gidebileceğim bir sitede buldum...sitenin ismi http://www.geocaching.com/. 10 yıldır olan bir siteymiş nasıl kaçmış benden ? Burda plastik bir (su geçirmez) kutuya ufak manevi değeri olan esyalarla küçük bir defter ve kalem (ikea kalemi kullandım) gömmeden saklıyoruz ve koordinatlarını dünya ile paylaşıma sunuyoruz. yolu oralardan geçen kutuyu açıyor içine koydugumuz ufak hediyelere karsılık yenilerini koyabileceği gibi sadece deftere kutuyu buldugu bilgisini yazıp aynı yere koyabiliyor. yurtdışında ailecek oynanabilen bir aktivite olan bir GPS bazlı oyunda ben de bir define sakladım ve önce İstanbul'daki sonra da Avrupa'daki definelerin peşine düşeceğim...Bakalım neler bulacağım ?
resmin alındığı site:justcoffeeart.com


Monday, July 23, 2012

Kürk Mantolu Madonna

İlk basımı 1943 yılında yayımlanmıs olan bu roman , 20 Haziran 1933 yılında Almanya’da bir resim galerisinde bir portreyle başlayan tutkulu bir aşk hikayesini anlatıyor.


                                                      

Kitabın ilk sayfalarında yeni işe girmiş bir memurun, kendi yaşam tarzını, memuriyet hayatının basit dünyasını ve yine aynı iş yerinde bulunan sıradan bir memuru yani ana karakter olan Raif efendiyi anlatmaktadır. Romanın tamamını oluşturan sonraki sayfalarda ise Raif efendinin siyah defterine yazdığı aşk hikayesi sade bir dille anlatılmaktadır. Berlin’de bir resim galerisinde kürk mantolu kadın portresiyle başlayan olay örgüsü o portrenin modeli olan Maria Puder ile başlayan tutkulu ve biraz da buruk aşk hikayesi anlatılmıştır.
“Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum “Kürk Mantolu Madonna”yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum”
Raif Efendi sessiz, sakin sıkıntılarıyla diğer insanları rahatsız etmeyen kendi halinde küçük bir memurdur. çocukluğundan beri yalnızlaşmasının ve yabancılaşmasının sebeplerini defterinde anlatır. Çocukluğunda sessiz, mahcup ve çekingen bir karaktere sahiptir, resim yapıp kitap okuyarak bu yalnızlığını gidermeye çalışır. Ailesiyle de bu durum aynıdır. Babası ve ablalalarıyla hiçbir zaman iletişime geçememiştir. Bu yalnızlığını Almanya’da tanıştığı Maria Puder’le gidermeye çalışmıştır. Orada ondan başka kimseyle iletişime girme ihtiyacı hissetmemiştir.
"İnsanlara ne kadar muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu."
Maria Puder Atlantik adı verilen bir yerde keman şarkıcısıdır.  Almanya’da kendini hep yabancı ve gurbette hissetmiştir. Maria Puder de Berlin’de hem bir Yahudi olduğu için hem de arayışlarında başarısız olduğu için Raif Efendi gibi yabancı bir kişidir.  Raif Efendi, Atlantik’te tanıştığı Maria Puder sayesinde aradığı insanı bulduğunu düşünerek, kitap ve resimden sonra nihayet özne insana doğru yönelir. Ancak bu yöneliş onu çokta mutlu etmeyecektir….
"Bütün teessürlerimiz, düş kırıklıklarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?"
Bu romanda benim dikkatimi çeken bu tutkulu aşk hikayesinden ziyade yazarın anlatımında ki sadeliğidir. Kitap YKY yayınları tarafından basılırken dilinde ve anlatımında sadeleştirilme yapılmamıştır. 1943 yılında yazılmış bir roman olmasına rağmen anlatım, kullanılan Türkçe, seçilen kelimeler tamamen günümüzde ki birçok romandan daha anlaşılır bir romandır. Sabahattin Ali kelimelere hükmedişiyle birçok okur tarafından o zamandan günümüze kadar birçok insanı kendine hayran bırakmıştır.
Bir romanı okurken aslında önemli olan yazarın yaşanmışlıklarıdır. Eğer yazarı tanırsak ve anlarsak o zaman okuyucuya vermek istediği mesaj daha kolay anlaşılacaktır. Sabahattin Ali’nin de bu romanı yazarken başta insan, sevgi, aşk, yalnızlık ve yabancılaşma temalarının olduğu söylenebilir. Aynı zamanda 1928 yılında Almanya’ya gönderildikten sonra orada âşık olduğu Frolayn Puder adlı bir bayanla yaşadığı yoğun duygular eserin yazılması için bir etkendir. Kitaba adını veren “Kürk Mantolu Madonna” adlı tablo Adrea Del Sarto tarafından yapılmış ve orijinal adı “Madonna della arpie”dir.
                                                     
Kısa ve çalkantılı hayatında roman, öykü ve şiirleriyle edebiyat hayatında adından çok söz ettirmiştir. Zülfü Livaneli'nin bestelediği "Leylim Ley", Kerem Güney’in bestelediği "Aldırma Gönül" ve Sezen Aksu'nun bestelediği "Dağlar" gibi şiirler yine Sabahattin Ali’ye aittir. Ancak sanat alanında bu kadar verimli olan bir insanın katledilmesi Türkiye ve sanat dünyası için acı ve utanılacak bir olaydır.
"İnsanlar arasındaki münasebetleri tanzim eden amiller ne kadar gülünç, ne kadar dıştan, ne kadar boş ve bilhassa asıl insanlıkla ne kadar az alakası olan şeylerdi."

Tuesday, July 3, 2012

Journey- Bir PS3 oyun incelemesi

PS3 denince akla PES, Fifa, God of war, hadi biraz da kızları düşünelim diyip Sims serisi akla gelebilir...Ama benim bahsedeceğim oyun bunların çok ötesinde.. Journey...Müthiş bir müzik ve çölün ortasında bir ışık misali süzülüyorsunuz...Amaç uzakta gözüken tepeye ulaşmak ...
Hayatta tanışma hikayeleri vardır ya ..sıradan bir gün ve durakta beklersin, sıradan bir kişi yanına gelir bir muhabbet başlar bir şekilde her gün aynı durakta rastlar alışkanlığın olmuş sonrasında da çok iyi bir arkadaşın olmuştur...Bu oyunda böyle oldu gene bir misyon verilecek herhalde ordan da kaptır git oyun boyunca diye düşünerek oyuna başladım..ama oyle olmadı...çölün uçsuz bucaksızlığı ile havalanan kilimlerle (ben oyle dedim) uçma özelliği kazanıyorsunuz, gitmemeniz yere yönlendiğinizde ise çöl rüzgarları ve dual shock sizi uyarıyor...oyun ortalama 3 saat sürüyor, ama yaşatığı duygu ve kum sörfü yaparak ilerlemek arada yalnızlığınızı unutturacak bir yoldaşın çıkıp size eşlik etmesi, eski kumlar altında kalmış tapınaklardan geçme, fırıtınalara göğüs germe... Oyun beni çok etkiledi...vurdulu kırdılı insan geren oyunları sevmeyen biri olarak manevi bir huzurla dolduğumu da ilave etmeliyim...oyunun sonunda akıllara tamamen bu cümleleri getiriyor  "Life is just a journey between two lights.Then you'll start a new one."

Wednesday, June 27, 2012

Türk Kültüründe Yönetmek-Acar Baltaş

Acar Baltaş'ın okuduğum bu ilk kitabinda, epey not aldım...Kitabın ismine bakınca teorik bilgileri içeren ağır bir kitap olduğunu düşünmüştüm ama sayfalar ilerledikçe hem kendi kültürümüzü hem de dünyanın genel bakış açısını içeren, nasıl olmanın yanında nasıl olmamamızı da yapılan çalışmalara atıfta bulunarak çok güzel anlatmış...İşte kitaptan alıntılar...

Size nasıl davranılmasını istiyorsanız başkalarına öyle davranmayınız.

Genelleyerek değil kişiselleştirerek yönetin.

Çalışanı anlayın, soru sorun ve beden diline dikkat edin.

Bahçevan ilkesi; çiçeklere göre su-ilgi verin.

Liderin başarısını ekibin performansını belirler.

Liderlerin başarı kriterlerinden birincisi, ekip üyelerinin yüksek performans sergilemesini sağlamak ve bundan istikrarlı bir sinerji yaratmaktır. İkinci  başarı kriteri ise liderin ekibiyle üstün iş sonuçları almasıdır.

Yüksek performanslı bir ekip için;
-Yetenekli olanı seçin,
-Beklentinizi ortaya koyun ve sonuçta görmek istediklerinizi tanımlayın,
-Çalışanı güçlü yönüne uygun pozisyona yerleştirin,
-Sürekli gelişme ve öğrenmenin bir yaşam biçimi olmasını sağlayın.

At adımına göre değil, adamına göre yürür.

İlişki yönelimli Türk toplumunda liderlerin başkalarıyla çalışırken sahip olması gereken en kritik beceriler iletişim/dinleme ile duygusal zeka ve empati olarak çıkmaktadır.

Bir liderin kalitesini anlamanın en kestirme yolu, çevresindeki kişilere bakmaktır. (Machiavelli )

Şeyh uçmaz, müridleri uçurur.

Liderliğin özü; işini bilmek, adam olmak, adamına sahip çıkmak, dinlemek.

Adam hacı mı olur ulaşmakla Mekke'ye?
Eşek derviş mi olur taş çekmekle tekkeye?

Kellermen,Kötü Liderlik, kitabında kötü liderliği 7 başlıkta toplamıştır;yetersiz, bağnaz, taşkın, duygusuz, ahlaksız, umursamaz, canavar ruhlu.

Sorumluluğunu taşıyacağın fikrin adamı ol. (A. Hamdi Tanpınar)

Ata eyer gerek, eyere er gerek.

Prof. Mike McGuire "Şempanze topluluklarında lider grubun merkezinde durur ve her noktadan bilgi toplar; bir yandan sınırlarda gözcülük ve koruma görevi yapan erkek şempanzelerden istihbarat alırken, bir yandan da dişilerin ve yavruların durumunu gözlemler. Dışarıdan bakıldığında lideri ayırt etmek için kaynakların kimin elinde toplandığına ya da kim tarafından yönetildiğine değil, grup üyelerinin dikkatinin kimin üzerinde toplandığına bakmak gerekir. Lider muzları elinde bulundurdan değil, bütün bakışları üzerinde toplayandır." 

Lider sonucu değiştirir.
Lider değişim yaratır. 
Lider anlam duygusu verir.
Lider birleştirir.
Lider harekete geçirir.
Lider* iz bırakır.
(*Yaklaşılabilir, sıcak, hoşgörülü, güleryüzlü olması yaptığı işte iyi olması; adil, kararlı, disiplinli olması, karşısındakini genelleyerek değil, onu kişiselleştirerek yaklaşması, başka bir ifadeyle, ondaki cevheri görüp onu teşvik etmesi )

Kurum kültürü, çalışanların kendilerine bir görev verilmediği ve denetlenmedikleri zaman ne yaptıklarıdır.

Çalışan  memnuniyeti, "bir üst yöneticiden memnuniyetle" çok yakından ilişkilidir.

Olumlu kurum kültürü;
-Enerjilerini ve yaratıcılıklarını işe odaklamış, motivasyon düzeyi yüksek, yetenekli ve işe uygun çalışan
-Yetkin yönetim ekibi
-Verilere dayalı etkin strateji
-Ölçme, değerlendirme ve izleme sistemleri
Bunlar üst yönetimin sorumluluğundadır.

Kişiliği oturmuş olgun yönetici, işleri iyi gidince pencereden dışarı bakar ve ekip arkadaşlarını işaret eder; kötü gidince de aynaya bakar.

İyi lider kendi zayıflıklarını bilir çevresine, bunu telafi edecek kişileri toplar.

Zenginlik bağırır, servet fısıldar. (İngiliz atasözü)

Horozu çok olan köyün sabahı geç olur. 

Ali Saydam'a göre aile şirketlerinin 3 büyük zaafi,
1- AR-Ge ye yatırım yapmamış olmak 
2- İnsan kaynağı gelişimine yapmamış olmak
3-İç ve dış kurusal iletişime yatırım yapmamış olmak

"Sosyal kaytarma" grup sayısı büyüdükçe artar.

Darı unundan baklava, incir ağacındna oklava olmaz.

Bir insana olduğu gibi davran öyle kalacaktır. Bir insana olabileceği ve olması gerektiği gibi davran, öyle olacaktır.

Eğer hiç kimseye güvenmezseniz, çok yakında aldatılacağınız tecrübeyle sabittir. (DaVinci)

Bir yönetici iki sorumluluğu delege edemez; biri performans değerlendirme diğeri güven oluşturma...

Güven duygusu yüksek olan ekipler granit, düşük olan ekipler de kum tepeleri gibidir.

Güveni moleküller arasındaki çekim kuvvetidir. (Fukuyama)

Liderlik temelini güvenden alır. Güven biterse çok yakında lider de gider.


Çalışanların iş yerlerinden ayrılması için 7 neden; karşılanmayan beklentiler, yanlış kişiyi yanlış işe yerleştirme, geri bildirim ve koçluk eksikliği, kişisel gelişim imkanın sınırlı olması, takdir edilmeme, ağır iş yükü ve üst yönetime olan güvenin yitirilmesi olarak  belirtilmiştir.

bir üst yöneticinin koçluk yapabilmesi için;
-koçluğun işinin bir parçası olduğuna gönülden inanması,
-sabırsızlığını frenlemek,
-yargılamamak, hatalara hoşgörülü olmak ve hatalarını öğrenme sürecinin bir parçası olduğunu içine sindirmek,
-temel iletişim tekniklerini (etkin dinleme, empati, doğru soruyu sorma) bilmek ve uygulaması gerekir.

Ağaç ağaç içinde büyür

Temel taşı temelde, köşe taşı köşede gerek

Tekkeyi bekleyen, çorbayı içer.

İnsanın kendiyle karşılaşması her zaman acı ve sıkıntı verir.

Tek kanatla kuş uçmaz.

Çekişmeden pekişilmez.

Kova doldurma yolları
-Kova boşaltmaktan vazgeç.
-Doğruyu yakala.
-Arkadaşlıkları güçlendir.
-Beklenmeyen zamanda ver.
-Genelleştirme kişiselleştir.



Wednesday, June 20, 2012

İtalya Tatil Notları

Bu yıl kendime bir yurt içi bir de yurt dışı tatil hedeflemiştim. Yılın yarısına geldiğimde tüm tatil haklarımı tüketmenin burukluğuyla birlikte İtalya Turu'nu kısaca anlatayım. İş-trafik temposunda gideceğim şehirleri önceden olduğu gibi planlayamayacağımdan Turla gitmeye karar verdim. Blog sitelerinden sehirle hakkında pratik ön bilgileri toplayarak ETS Turla yolculuğum başladı. Turun genel kapsamı Roma-Floransa-Venedik şehirlerini...En çok Roma için heyecanlıydıım...Kolesyum, Vatikan, Aşk çeşmesi, İspanyol merdivenleri...Pisa, Siena şehri, Floransa da Meydan, Venedik'de gondol sefası ve dar sokaklar...Ve her ne kadar Dukan Diyeti ile verdiğim kiloları almamaya niyetli olsamda pizza, lazanya, spagetti, fettucini,dondurma, kurabiye ve tiramisu'yu yerinde tatmak...Güzel bir hafta beni bekliyordu ve mümkünse bitmesindiiii diyerek ucakta yerimi aldım ve tatilim başladıı...
Uçaktan iner inmez klasik panaromik tura başladık, sonrasında bir şeyler yiyerek otelimize yerleştik, Princess Otel ...Gayet güzeldi, sornaki gün erkenden kalkarak Vatikan maceram başladı, muazzam büyüklükte meydan, Müze ve tüm romayı tepeden görebileceğimiz kule...boyle tek cumleyle yazdığıma bakmayım insanın tüm gününü alan ve gercekten insanı yoran bir gündü...aşağıda fotograflar var...Bu arada tur rehberimizin tarih bilgisi ve bunu aktarması o kadar iyiydi ki direk o dönemler gözümde canlanıyordu...
Şehirlerden bahsetmeden önce İtalya hakkında biraz bilgi vermek istiyorum; İtalya 20 bölgeye ayrılmış her bölgenin de 1 merkez şehri bulunmaktadır. Roma, Lazio bölgesinin merkez şehri ; Floransa Toscana bölgesinin ve Venedik de Veneto Bölgesinin merkez şehirleri. İtalya Tarihini, kitap gibi anlatan rehberimiz kadar olamasa da bu siteden genel bilgi edinebilirsiniz.

Sonraki gün Roma şehir keyfi, panaromik turda hızlıca geçtiğimiz yerlere ilave Roman Forum, Kraliyet Meydani, Kolezyum'u gezdik..ordan da Roma gezimizin ardından Florensa'ya bağlandık. Panaromik turun ardından otelimiz Hilton'a yerleştik.  aynın günün aksamında florensa gecesini yaşamaya en sevdiğim yerlerden Hardrock Cafe'ye uğradım.


Sonraki gün Pisa, Siena,  San Gimignano'yu ziyaretle geçti, genel olarak her şehirde meydana bakan Cafe'ler de oturmak harika. Eğik Pisa Kulesinin fotosunu çekerken...yapmamak için zor tuttuğum hareketi bakın bu videoda yapmışlar :)


Sonraki gün Venedik'e yolculuuk ve gondol sefası...Sonrasında NH(Swiss) Otel'e yerleşme...Otelimiz Venedik de değil Padova'da olduğundan son günümüzde Padova'yı gezdim sonraki günde dönüş için Havaalanına ordan Sabiha Gökçen'e inerek güzel bir tatili geride bıraktım :)
Tatilimde en çok dikkat ettiğim şeyler Roma'da dukkan mağaza sahipleri dışında şehirli gormeden her tarafta Amerika'lı Fransız ve Alman ağırlıklı turistler vardı. Haziran İtalya iklimi için süper. Akdeiz ülkesi yemyeşil ve gerçekten romantizm havasında bile hissediliyor.


 Floransa gece daha da güzel


 Pisa


 San Gimignano'ya giderken geçeceğimiz yolda bisiklet yarışı olduğundan kenara çektik yanımızdan hızla geçen bisikletçileri çekmeye çalıştım...



 San Gimignano'da meydandaki kuyu...cok eski olan bu kuyuya insanlar para atmışlar :)
 Romantizm her yerde...
 Buranın Toscana manzarasının en iyi görüldüğü yer olması sebebiyle ressamlar resimlerini   buradan yaparmış...


 GreenPizza'da yemek molası verdiğimizde siparişi beklerken, bana özel olduğu söylenen kalp şekilli pizzam(diğer pizzalar gerçekten normaldi:)






 Venedik'de gondol sefası aralarında çekilen birkaç kare....


 Tarihi bir kapı zili...


Ve dönüş yolu duyulan şarkıysa ;

Wednesday, June 6, 2012

5 Adımda Nasıl Kitap Kurdu Olunur?


  • Öncelikle hangi kitap türlerinin ilginizi çektiğine karar verin (benimkiler; kişisel gelişim, psikoloji, biyografi ve macera romanları, dedektiflik, araştırmacı ve sorgulatıcı eserler).
  • Sonra bunlarla ilgili olarak yeni çıkanlar hakkında yorumları okuyup, en çok ilginizi çekenleri alın.
  • Kitap okumak için her anınızı değerlendirmeye bakın; yolda, okulda verilen uzun aralarda kolay taşınabilir ve sürükleyici olanları seçebilirsiniz.
  • Evde okunmayı bekleyen kitaplar var ve eliniz gitmiyorsa sonraya bırakın ve en çok ilginizi çekeni yeni alacağınız bir okuyun, kitap okumaya ivme katmak adına iyi geliyor.
  • Bazı kitapları okurken üzerinde durup düşünmek gerekirken bazılarında ise kaptırıp gidersiniz...Sürekli tek tip okumak yerine sırayla; bir sürükleyici, bir düşündürücü okuyabilirsiniz ve bir bakmışsınız kitapların huzur veren dünyasında yerinizi almışsınız :)


  

 


Not: İlaveleriniz olursa adım sayımızı arttırabiliriz :)


Dört Anlaşma Toltek Bilgelik Kitabı - Don Miguel Ruiz

Bu aralar kişisel gelişim-psikoloji ile ilgili kitaplarla yoğruldum diyebilirim ve fırsat buldukça hoşuma giden kısımlara değinerekten kitapları burda toplamak istiyorum. Dört Anlaşma Toltek Bilgelik Kitabı da bunlardan biriydi; akıcı olması ve sıkmayan bir kurguda ilerlerken vermek istediği mesajları hayata dair uyuma giden yolun nasıl olması gerektiğini anlatan bir aktarımdı.
Kitap 4 temel madde (bakış açısı- yaşam biçimi de diyebilirim) üzerine kurulu, bunlar ;
  1. Kullandığınız sözcükleri özenle seçin .
  2. hiç birşeyi kişisel algılamayın .
  3. Varsayımda bulunmayın iletişimde açık ve net olun.
  4. Daima yapabileceğinin en iyisini yap.
Maddeleri boyle okuyunca emrivaki gibi gelebilir..kitabı okuduğunuzda fikriniz değişecektir. Kitaptan hoşuma giden cümleleri aşağıda bulabilirsiniz.

Kullandığınız sözcüklerde kusursuz olabilmek. Sözlerimiz arı, kusursuz, eksiksiz olmalıdır. Sözler sizin yaratma gücünüzdür. Sözleriniz, size doğrudan Tanrıdan gelen armağanlardır. Bir tek söz ile savaşlar çıkabilir, gönüller kırılabilir veya kalpler fethedilebilir. İnsan zihni sürekli tohumların ekildiği verimli topraklar gibidir. Tohumlar düşünceler, fikirler ve kavramlardır. Söz tohum gibidir. Bu verimli topraklara korku tohumları ekmeyin ve ekilmesine izin vermeyin!(1. madde)

Etrafınızda olan biten hiç bir şeyi kişisel algılamayın. Örneğin biri size aptal demiş olsa bile, bu sizi değil karşınızdakini ilgilendirir. Çünkü herhangibiri sizin aptal olduğunuz yargısını ortaya koyacak bir güce ve yetkiye sahip değildir. Bu ancak kendi karşılaştırmaları, kendi hayat algılayışı, kendi bilgi, duygu düşünce düzeyi ile yaptığı bir yargılamadır. Genel olarakda kendi yetersizliğini görerek sizi yargılamıştır. Bu nedenle size söylenen bu sözü bile kişisel algılamayın! Size söylenen şeye katılırsanız, kişisel olarak algılamış olursunuz ve bu sözle anlaşma yapmış olursunuz. (2. madde)
Çünkü doğrunun ne olduğunu bilmemekten, karşımızdaki kişiyi açıklığa davet etmekten korkuyoruz. Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklama istemekten korktuğumuzda varsayımlarda bulunuyoruz. Sonrada varsayımlarımızın doğru olduğuna inanıyoruz. Bu inançlarımızla varsayımlarımızı savunarak, başkalarını yanlış yada haksız kılmaya çalışıyoruz. Ama zihnimizin içindeki, çelişen anlaşmalarımızdan doğan kaos, her şeyi yanlış yorumlamamıza ve yanlış anlamamıza yol açar. Konuşarak sormak ve gerçeği öğrenmek, varsayımda bulunmaktan çok daha iyidir. Böylelikle gerçeğin yakınından teğet bile geçmeyen rüyalar görmekten kurtuluruz.(3.madde)


Her koşul altında daima yapabileceğinizin en iyisini yapın. Şunuda daima hatırlayın: An, her an değiştiği için asla “en iyiniz” olmayacaktır. Hep daha iyisi olacaktır. Günlük yaşamınızda duygularınızn andan ana, saatten saate, günden güne değişiklik göstermesi gibi, "en iyiniz" de zaman içinde değişime uğrayacaktır. (4.madde)
Ölüm sahip olduğumuz en büyük değildir; en büyük korkumuz yaşamak için risk almaktan korkmamızdır.

Mutsuzluk arkadaş arar.

Monday, June 4, 2012

Brand new day

Geçenlerde bir yerde okumuştum, "dunya 3 gündür o da cuma, cumartesi ve pazar".
Bu böyle olmamalı bence her günü bir öncekinden yeni birşeyler katarak yaşamalıyız.
İçimde değişik hisler var sanki bundan sonrası daha farklı olacak sanki dümene kendim geçebilecek gibiyim. Bunu zaman ve kararlılığım gözterecek ve bu zaman 3 günden ibaret olmayacak.... 

Wednesday, May 23, 2012

Fransız kadınlar neden yalnız uyumaz?

Bir önceki yazımda bir şehire tutulmanın olabileceğini yazmıştım...Düşününce olayın kültürel yaşamlarını mimarilerine yansıtabilmeleri, insanların tarzı, duruşları, sohbeti ve dillerinin ahenkli gelişinden kaynaklandığını da diyebilirim....Zaten Fransızca öğrenme isteğim de böyle başladı...
Okuduğum kitapların çoğunun orjinal dili olması ve edebiyat dili olarak da kabul edilmesi ve bir kültürü en iyi diliyle anlayacağımızı düşünerek biran önce ilerletmek istediğimden, Fransız filmleri, Fransız kültürü içerikli kitapları okumaya özen gösteriyorum.
Böyle kitapları araştırırken ...birçok konuda merak uyandıran ve bunlara açıklık getirmiş olan bir kitap keşfettim ; Fransız kadınlar neden yalnız uyumaz ? :) ismi içeriği yanında sanki biraz hafif gibi ama dikkat çekici...

Kitabın yazarının anneannesi ve annesi Fransız, onların duruşları kendilerine bakımı yazarın çocukluğunda dikkatini çeken zerafetlerinin nerden kaynaklandığını merak etmeye karar vermesiyle çalışmalarına başlıyor ve Fransız arkadaşları ile konuşarak, Fransa ziyaretleri ve gözlemlerini bizlerle paylaşıyor. Popüler kültür ve Fransız kültüründeki farklılıkları çok güzel aktarıyor. Arada güzel tarifler de veriyor. Kitap çok akıcı ve okudukça yazarın gözlemlerine ve saptamalarına hak veriyor insan... Kitapta genel anlattıklarını  18 maddede özetleyerek kitabını sonlandırırken, bakımlı özgüven sahibi olmak için illa da Fransız kadını olmanın gerekmediği, isteyen her bayanın koalylıkla uygulayabileceği trikleri bizlerle paylaşıyor;
1- Randevulara Çıkmayı Kesin
2- Parti verin
3- Yürüyün
4- İnternetten Çıkıp hayata girin
5- İş yerinde arkadaşlıklar kurun
6- Doğal olun
7- Eski sevgilinize Merhaba deyin
8- Bir arkadaş grubu oluşturun
 9- Zeki olun
10-Kaliteli porselenlerinizi saklamayın
11- İç çamaşırı
12- Yemek yapmaya başlayın
13-Cildinizi sevin
14-Gizli bahçenizi ihma etmeyin
15- Az özdür
16-Erkeğinizin yanında durun
17-Yaşasın farklılık
18- Huysuz olma hakkınız var!

Bu maddeleri boyle alt alta okuduğumuzda ezbere verilmiş şeyler gibi gelebilir ve cefakar yapımızla bağdaşmayabilir başta kadınlar olmak üzere tüm toplumun biraz kendisini sevmeye, mutlu hissettmeye ve özgüven sahibi olmaya hakkı var diye düşünüyorum. Okuduğunuzda  bana hak vereceksiniz.

Tuesday, May 22, 2012

Paris çarpar adamı benden söylemesi...

Fransa ve Paris ...insan bir ülkeye aşık olur mu? demeyin...oluyormuş...Şu an orda olmayı çok isterdim...bu lafları çevremden hep duymuştum ve bu da bende sempati yerine negatif önyargı oluşturmuştu. Bir ülke bir şehir veya Eiffel Kulesi..herhalde eşleriyle/ sevgilileri ile gittikleri için böyle geliyordur diyordum...
Neyse efendim, böyle böyle derken...Bir tatilimi Belçika da geçirirken bu kadar yaklaşmışken Fransa'ya da uğrayayım dedim ve gideceğim yerleri inceleyip hangi cafelerde otururum derken...Rotam Paris'e geldi...birkaç gece kaldım. Paris denince akla gelen yerleri gezdim. Dedikleri gibi var mı acaba diyerek ayrı bir gözlemledim insanları, mekanları.... kahvemi yudumlarken de yürüyenleri, konuşanları, çocuklarını parka götüren babalarını-annelerini giyim tarzlarına duruşlarına yüz ifadelerine...sanatçılar nerelerde kalır, ünlüler mezarlığı,ekmekleri, kruvasanları manzarası....derken yurda döndüm "ee nasıl buldun?" diyenlere, "yani aslında cok mesafeli ve soguk geldi, oyle gidip ruhum dinlendi bir daha giderim diyemiycem" dedim...sonra aradan bir kaç ay geçti... Havalar değişti birden ne olduysa boyle kafamda parçalar birleşti ve gözümde tek bir görüntü Eiffel kulesi izlerken içtiğim kahve ve zamanın akışının önemsizleştiği bir an ...Ve birden bir şimşek gibi çaktı...Sanki Paris bunu en başından biliyor da hani sen de büyüme kapılma gri gökyüzüm, mesafeli duruşum bundandır demişti ve beni kandırarak yollamıştı. Bense başta tuzağına düşmüş sonrasında anlamıştım beni de çarpmıştı...kesinlikle orda olmak istiyordum ..ama bu sefer tek gitmek değildi niyetim...


Aşagıda metro beklerken reklam afişlerinden çektiğim bir fotograf (tek gezerken)


Sunday, May 20, 2012

La moustache

Fransızca'yı öğrenmeye merak sardığımdan beri değişik programlar belgeseller izlerken La Moustache (Bıyık)  filmine denk geldim. 2005 yapımı filmde karı-koca bir evde başlıyor.


Erkek banyo yaparken uzun zamandır olan bıyıklarını kesip kesmeme fikrini eşine danışıyor, karısı çok aldırış etmiyor. Erkek jilet darbesiyle bıyığını kesiyor ve rutün günlerini yaşarken kimse bunu farketmiyor ne eşi ne iş arkadaşları...bu işte bir gariplik var diyip eşine nasıl farketmediğini soruyor o da sen de bir değişiklik yok diyor...bundan sonrası aslında basit bir konu gibi gözüksede gerilimi gerçekten izleyiciye hissettiriyor..bir yerde herkesin kendisine kötü bir şaka yaptıklarına inanıyor ve izleyici de inandırıyor ...Devamını anlatmayayım izleyin.

Sanat Terapisiyle İyileşmek

Sürekli duyarız bu cümleleri "İçimizdeki çocuğu hep canlı tutalım, yaşam enerjimiz içimizdeki çocuğa bağlı...İçindeki çocuğu kaybetme..." be nde ne zaman duysam "içimdeki çocuk mu? bu deyim nerden çıktı?" diye düşünürdüm ne zaman bahsi geçse...

Bir de beynin "sağ lobunu çalıştırın"...bu nasıl olacak ki? şimdi durum nasıl okullarda bilmiyorum ama önceden sayısal bölümde okuyanların sözel bölümlerde okuyanlara göre daha zeki olduğuna kanaat getirildiği bir bakış açısı vardı ..analitik bilgilerle yoğrulunca da nasıl oalcak bu iş dedim ve yavaş yavaş duygusal zeka, kişisel gelişim kitaplarıyla birşeyleri farketmeye çalışırken bu arayışlarıma cevap vereceğine inandığım "Sanat Terapisiyle İyileşmek" kitabını okumaya başladım.

Kitabın yazarı büyüklerle yaptığı atölye çalışmalırını okuyucularla paylaşarak transaksiyonel* analiz ile iç dengenin sağlanmasını geçmişle yüzleşerek, şimdiye sağlam bir içsellikle gelip geleceğe sağlıklı bireyler olarak adım atabileceğimizi anlatıyor. Kitabı okudukça yaptığım uygulamaları da aşağıda görebilirseniz (içimizdeki çocukla iletişimi sol el -aktif olarak kullanmadığımız el hangisiyse- ile kendimiz ona soru yönelttiğimiz de sağ el ile soruyoruz ve her iki lobu da aktif olarak kullanabiliyoruz) kitabın içinde de benzer çizimler bulunmakta neyse ki :)




*Transaksiyonel analiz, insanda üç farklı ego halinin bulunduğunu ifade eder. Bunlar, çocuk egosu, yetişkin egosu ve ebeveyn egosudur. İnsanın mutlu olabilmesi bu ego durumlarının kontrol edebilmesi ile gerçekleşeceğini iddia eden analiz yönteminde bu şekilde iç ahengi sağlayarak doğru kararlar veren mutlu bir birey olunabileceğini savunmaktadır.


Kitabı inceledikten sonra genel olarak tüm kitaplarda dikkat ettiğim birşeye değinmek istiyorum, kitabın orjinal basım yılı ve Türkiye'ye geliş yılı...Bu kitabın orjinali 90'lı yıllarda çıkarken bize  gelmesi ise 2012, biraz üzücü...

Friday, May 18, 2012

Anlam Arayışı




Bu aralar çok kitap yüklemesi yaptım kendime ve ufak bir not defterini de aldığım notlarla bitirdim.(Bazılarının incelemelerini ilerde paylaşacağım.)
Kişisel gelişim kitaplarını seviyorum, hoop elinden tutuyor ve sanki bir atlıkarıncaya biniyorsunuz verdiği fikirlerle insana ilham oluyor sonra dur bakalım şimdi içine dönme zamanı kesişler başlasın…
Ama gel gelelim sen bu bakış açısındayken hayatta kimseler daha o yolların olduğunu dahi bilmemektedir ve  bazı konuları, olayları aştığını düşünürken diğer insanların daha kendilerine, kendilerini ispatlamaları gerekiyordur ki iç barışı sağlasınlar.



Kimseye yardımcı olamaz; ancak kendimize bir yol çizebiliriz.
Mevcut hayat çok mu sıkıcı hep aynı mı günler sadece takvimden giden günlerse...artık birşeyler yapmak gerekli...Bu demek değil ki başımıza iş açalım... kendimce aldığım ve yapılması gerektiğine inandığım bazı şeyler var size uyar/uymaz yazarsanız üzerinde konuşuruz.
1-) Güler yüzlü olmak, gözlerinin içiyle gülmek
2-) Attığın bir adım aldığın bir kararda dönmek istersen ve bu şans da sana verilirse sakın dönme... Döndüğün gene kaçtığın olacaktır.
3-) Nasıl ki en basit bir espri kişiye göre farklı algılanıyor... Hayat da farklı algılayışlardan oluşmaktadır. Hayat seni yoruyorsa farklı bir algılayış yakalamaya bak belki çok karışık gördüğün aslında düşünemediğin kadar basittir.
4-) Üzerinde farklı roller vardır anne- baba- evlat- arkadaş- eş... Hepsinin hakkını vermeye çalış.



Ve aşağıda doğanın insana verdiği en güzel cevaplardan çiçeklerle sizleri başbaşa bırakıyorum... 


Cuma modum, genel modum :)



Pazartesi sendromu ile başlayan cuma neşesiyle geçen klasik hafta içinde  biyoritm sonuçları gibi gelgitler yaşıyorum; moral bir bakıyorsun -%30 bir bakıyorsun %88….Bu değişkenliklerin arasında  sık sık kendimi sorgularken buluyorum…Ölçütler birimler kim koymuş kıstas nedir diye…sonra, düşünme böyle senden bir tane geldi, zamanını nasıl değerlendireceğin de senin elinde diyorum…Dünyada o kadar güzel şey var ki onları fark et, bul. Heyecanını hiç yitirme…Kendine çıkardığın dersleri unutma…
Böyle böyle düşünürken bir şeyler olduiçimde bir heyecan var ve sanki  bir kelebek benim için kanat çırptı J




Thursday, May 17, 2012

Murathan Mungan-Aşkın Cep Defteri

Defterler biter ama konusu aşksa ve yüreğini açan biri varsa... Murathan Mungan... En sevdiğim yazarlardan...kitaplarını okudukça hayranlığım daha da artıyor... Şairin Romanı kitabını okurken yeni kitabının çıktığını duyunca onu da aldım ve sonra Şairin Kitabı'nı sindire sindire okumak istediğimden Aşkın Cep Defterini öne aldım.
Kitabında yüreğini sayfalara dökmüş, açmaktan çekinmemiş bir samimiyet, gözlemleri, tanımlamaları ve en önemlisi kesin yargılardan uzak, aşkı aramaktan/bulmaktan vazgeçmememizin altını çizen, geldiğinde zaten farkedileceğinin kopyasını veren bir kitap ya da Murathan Mungan'ın bizimle paylaştığı defteri diyebiliriz...

Wednesday, May 16, 2012

Van Gogh'un Notlarından

Bir etkinliğin ardından ordan aldığım notları buraya yazmak istedim;

Aşağıda Van Gogh'un günlüklerinden alınmış sergiye yansıtılan sözlerinden bir kısmı var sevdiklerimi vurguladım...Eminim herkes kendinden birşeyler bulacaktır. (böyle bir kitap var mıdır acaba?)

"Bu aralar kendimle çok meşgul olduğum için kendi portremi yazarak yapmayı denemek istiyorum
Sözcüklerin hiçbir şey ifade etmediğini düşünen birçok kişi, özellikle birçok yoldaşımız var. Tam tersine, bir şeyi söylemek en az resmetmek kadar zor ve ilginç değil mi?
Şiir her yerde bizi sarıyor, fakat onu kağıda dökmek ona bakmak kadar kolay değil
Daha dağılmış, hasta ve parçalanmış hale geldikçe daha iyi bir sanatçı oluyorum.
İnsan her zaman bizi neyin engellediğini, kısıtladığını, neredeyse gömdüğünü söyleyemez; ama engelleri, kapıları ve duvarları hisseder.
Her şeye rağmen yeniden ayağa kalkacağım; cesaretsizliğimden dolayı bıraktığım kalemimi alacağım ve çizmeye devam edeceğim.
Kendime soruyorum, neden gökyüzündeki parlak noktalar Fransa haritası üzerindeki siyah noktalar kadar ulaşılabilir değil?
Sadece düştüğümde yeniden ayağa kalkarım.
Yıldızları ve göklerdeki sonsuzluğu fark edin. O zaman hayat neredeyse büyülü görünüyor.
Resimlerimin satmadığı gerçeğini değiştiremem. Ama insanların resimlerimin, üzerinde kullanılan boyanın ederinden daha değerli olduğunu anlayacağı günler gelecek.
Sıkıntıdan öleceğime tutkudan ölmeyi tercih ederim.
Bir sanatçının yaşamında ölüm muhtemelen en zor şey değildir.
Sevgisiz yaşamayacağım.
Bir gün ölüm bizi başka bir yıldıza götürecek
Aşk ölümsüzdür; sureti değişebilir ama özü değişmez.
Başlangıç muhtemelen her şeyden daha zordur, ama dayanın, her şey sonunda iyi olacak.
Keşke beni olduğum gibi kabul etseler.
Resimde renk, hayatta heyecan gibidir.
30 yıldır bu dünyanın üzerinde yürüyorum ve bir şükran ifadesi olarak bir anı bırakmak istiyorum.
Her zaman henüz yapamadığım bir şeyi yapıyorum, nasıl yapıldığını öğrenmek için.
Sanatımla insanlara dokunmak istiyorum. “Derin ve şefkatli hisler besliyor” demelerini istiyorum.
İçimde büyük bir ateş yanıyor, fakat kimse ateşin başında ısınmak için gelmiyor ve yanından geçenler sadece dumanı görüyor.
Sadece tek bir Paris var ve orada yaşamak ne kadar kötü ve zor olursa olsun, daha kötü ve zor olsa bile Fransız havası insanın aklını temizliyor ve iyi geliyor, çok iyi geliyor.
Sanat sürekli gözlem gerektirir. Sizi olgunlaştıran ve size daha derin bir anlam veren nesnelere uzun süre bakmaktır.
İnsanın sağlığı için bahçede çalışması ve çiçeklerin büyüdüğünü görmesi çok gerekli
Önce resim yapmayı düşlüyorum, sonra da düşlerini resimliyorum.
Aynı zamanda hem kutuplarda hem de ekvatorda olamazsınız. Kendi yolunuzu seçmeniz gerekir, ben de bunu yapmayı umuyorum ve muhtemelen bu renk olacak
Sarı ne kadar güzel! Güneşi temsil ediyor.
Ayçiçeği bir anlamda benim sayılır.
Eğer doğayı gerçekten seviyorsanız,  her yerde güzellikler bulursunuz.
İnsanın dinlemesi gereken ressamların değil, doğanın dilidir.
Geleceğin ressamı, renkleri daha önce kimsenin yapmadığı gibi kullanan biri olacak.
Birbirinin parlamasını sağlayan, birbirini tamamlayan, çiftler oluşturan renkler var.
Büyük şeyler, birçok küçük şeyi bir araya getirerek yapılır.
Hayatı bilmenin yolu, birçok şeyi sevmektir.
Balıkçılar denizin tehlikeli, fırtınaların berbat olduğunu bilirler, ama bu tehlikeler onları kıyıda kalmaya ikna etmez.
İnsanlığın berbat tutkularını kırmızı ve yeşille ifade etmeye çalıştım.
Cafe’nin insanın kendini mahvedebileceği, delirebileceği veya bir suç işleyebileceği bir yer olduğu fikrini ifade etmeye çalıştım.
Eğer içimdeki fırtına çok gürültü yaparsa, kendimi sakinleştirmek için bir kadeh fazla içiyorum.
Yakın arkadaşlar yaşamın gerçek hazineleridir. Bazen bizi kendimizden daha iyi tanırlar. Nazik bir dürüstlükle bize rehberlik eder ve bizi destekler, kahkahalarımızı ve gözyaşlarımızı paylaşırlar. Varlıkları bize hiçbir zaman yalnız olmadığımızı hatırlatır.
İnsanın iyi çalışmak için; İyi yemesi, iyi barınması, zaman zaman eğlenmesi, piposunu ve kahvesini huzur içinde içmesi gerekir.
İnsan gerçekten yaşamak istiyorsa çalışmalı ve cesaret göstermeli.
Tüm hayatımızı, düşüncelerimizi kelimelerle ifade etme sanatına bilinçsizce hazırlanarak geçirdik.
Duygularım zaman zaman o kadar güçlü ki, farkında bile olmadan çalışıyorum. Fırça darbeleri konuşmak gibi geliyor."
Van Gogh hakkında detaylı bilgi edinmek için bu siteyi inceleyebilirsiniz.



Tuesday, May 15, 2012

Intouchables

Hayatta olumlu olumlu takılırsınız, herşeyin bir anlamı güzelliği vardır ve olay da bunu farketmekte dersiniz, sonra nedensiz bir bölünme olur içinizde birden sıkılmaya başlarsınız ama hareket edemezsiniz. Hani kaçıp gitmek deseniz değil, rutini yaşamak deseniz o da değil, akan zamanda sadece hareketsiz kalma isteği...İşte böyle bir günü yaşarken kendimle başbaşa bir yere sığınmak istedim ve vizyona biraz geç giren Fransız filmini Intouchables'i seyretmeye başladım .
Fransız filmleri için bişey demeden sadece bu film için, gerçek hayattan uyarlanması, daha önce bilmediğim François Cluzet'in mimikleri ve tebessümü ve o halde yaşamdan kopmayışı ile Omar SY isimli oyuncunun samimi ve sevimli bir karakteri bu kadar iyi yansıtması, güzel bir yemeğin kararınca ikram edildiği  ne eksik ne fazla bir ağız tadıyla kalkıldığı bir davet gibiydi.

İki insanın açık olduğu sürece kimyalarının da uyuşması sonrasında kurulacak hiçbir dostluk geç olmayacaktır.

Filmi İzleyiin :)  

Not: Ayrıca epeydir ara verdiğim Fransızca için de ivme etkisi yarattı.

Monday, May 14, 2012

what kind of day is this? bugün nasıl bir gündü


If I ask myself  how was my day ...  Day was  dark, cold and distant ... I wanted to do nothing today but I couldn't realise my wish  and it was classical monday as the others. here is the my wing song...So how do you pass your days,  counting such as on song ?

Bugün nasıl bir gündü diye sorarsam kendime … koyu, kapalı soğuk ve mesafeli bir gündü  …Hiçbirşey yapmak istemediğim bugünde bu isteğimin arkasında duramadım ve klasik bir pazartesini yaşadım günün sonunda da bu şarkı bana eşlik etti. Sizin günleriniz nasıl geçiyor, şarkıdaki gibi sayarak mı?


bir pazar günü / a sunday

Haftasonlarını olabildiğince dolu dolu hareketli geçirmeye çalışırım ama bu pazar, kapalı, ara ara yağmurlu havadan mıdır bilinmez hiç dışarı cıkmayayım dedim ve ne zamandır istediğim evde vakit geçirme hayalimi uzun bir aradan sonra gerçekleştirdim.
Dukan sandwich (3.aşama için) kepek ekmek, yumurta, yeşil biber, beyaz peynir, domates ve meyve suyu

Kendime güzeel bir dukan sandwichi hazırladım, 3 tane gazete aldım; kahvaltımı yaparken bir yandan gazeteleri okudum...Baya uzun sürdü; sonundaizleyeceğim filmi seçtim.

Anneler Günü dolayısıyla Nat. Geo. 'da "anne karnında" belgeselleri vardı, ikizler, dördüzler, doğum esnasında yaşanan duygu dolu anlara tanık oldum sonra bir baktım aksam olmuş hemen kendime atıştırmalık bişeyler hazırladım.


      Akşam yemeğinin ardından "yarına ne giysem?" çalışması yaparak günü tamamladım.