Kitabı okurken hatta bitirdikten sonra da günümüz insanlarını ve ilişkilerini düşündüm...Tanımlar kavram değişmiş, sosyal yapılanma bir şekilde bireyselliklere indirgenmişken, ben, ben, ben...öznesiyle temellenmiş dünyalarımızdan sıyrılmak adına yoğun duyguları kitaplarda bulabilir miyiz diye düşündüğümüzde bu kitap için cevabım; "-evet" olmuştur. (Bundan sonraki yazacaklarım kitap hakkında detay içerdiğinden okumayabilirsiniz....)
Aşk hikayeleri ...nasıl bitmeli?..olması gereken nedir?...kimler mutluluğu hakeder?..sevginin yoğunluğu arttıkça karşılık bulunulacağına mı inanılır bilinmez ama döneminin hatta günümüzün yoğun sevebilen insanlarının da (gerçekten kaldı mı?) kendilerinden birşeyler bulabileceği duygu yüklü bir roman ve mahsun kahramanı... Kitap aslında wertherin günlüğü...ama bir arkadaşına mektuplar halinde yazılmış..Werther gittiği yerde annesinin miras işleri gibi konulara ve sanatına kanalize günlerini geçirim, kırsl hayatın dinginliğini sürerken oranın sosyal ortamında tanıştığı nişanlı güzel bayan Lotte (Charlotte) ile tanışması ve onun hayatını nasıl etkilediğini içten içten virüs gibi Werther'in psikolojisini alt üst eden acıklı hikayesini anlatıyor...Werther mantığı tamamen devreden çıkarmış aile ve arkadaşlarından uzakta aşmaya çalıştığı aşk acısını aşamayıp, ruhu damla damla dolan bir havuz gibi olup taştığında Lotte'dan karşılık bulamayacağını( Lotte nişanlısıyla evlenmiştir ve damat da Werther'in tavrından hoşlanmamaktadır.) anladığında uzun bir hikaye ile içindeki devinimleri Lotte ile paylaşmış bu beni son görüşünüz olacaktır diyerek yazacağı bir kaç mektup ve Lotte'in kocasından aldığı tüfekle intiharıyla son bulacaktır...Ancak intiharı bile sevgisinin çileye dönmesi gibi ölümü birden yaşatmamış; gece çenesinden yukarı tuttuğu tüfek beynini dağıtmış ama yaşam mücadeleci çıkmış nabzı atmaya devam etmiştir.Gece başlattığı ölüm karnavalı sonraki gün öğlen ancak sonlanmış ve yalnızlığı ve saf sevgisiyle mezarlığın en ücra yerine gömülerek, dünyadan ayrılmıştır.


